Perşembe, Ağustos 24, 2006

ÖLÜNÜN ODASI

Bir oda, yerde bir mum, perdeler indirilmiş;
Yerde çıplak bir gömlek, korkusundan dirilmiş.
Süt beyaz duvarlarda, çivilerin gölgesi;
Artık ne bir çıtırdı, nede bir ayak sesi....
Yatıyor yatağında, dimdik, upuzun, ölü ;
Üstü boynuna kadar bir çarşafla örtülü.
Bezin üstünde, ayak parmaklarının izi;
Mum alevinden sarı, baygın ve donuk benzi.
Son nefesle göğsü boş, eli boş uzanmış yana;
Gözleri renkli bir cam, mıhlı ahşap tavana.
Sarkık dudaklarının ucunda bir çizgi var;
Küçük bir çizgi, küçük, titreyen bir an kadar.
Sarkık dudaklarında asılı titrek bir an;
Belli ki, birdenbire gitmiş çarpınamadan.
Bu benim kendi ölüm, bu benim kendi ölüm;
Bana geldiği zaman, böyle gelecek ölüm....
Necip Fazıl KISAKÜREK

Salı, Ağustos 22, 2006

ÖLÜM :(

Sonsuza dek uyumak,
Toprak olmak, su olmak, hava olmak,
Susmak,
Artık olmamak?

Daha dün görmüştüm.
Dedim: nasılsın ve elini öptüm.
Diyemedi iyiyim diye, sadece gözleriyle iyi olduğunu anlatmaya çalıştı.
Sonra zorlandı, ağzından çıkamadı kelimeler, gözleriyle konuşuyordu sanki.
Dedim: İşten yeni geldim.
Tamam der gibi baktı.
Biraz daha oturdum yanında ve sonra geri döndüm eve.
Son görüşüm olmuştu.

Bu gece ben rahat yatağımda uyurken o toprağın altında olacak. Ve bunu biliyor olmak acı veriyor. Hani bazı insanların hiç ölmeyeceğini hep sizinle olacağını zannedersiniz ya öyle bişey işte. Ama acı gerçeğe şahit oluyorsun zamanı geldiğinde. Sonra düşünüyorsun, diğer sevdiklerini, onların da ölecekleri geliyor aklına ve sonra pişmanlıklar. Söylenemeyen sözler, kurulamayan cümleler.
Keşkeler? Keşkeler? Keşkeler?
Dedemdi , annemin babasıydı ve artık yok aramızda.
Düşüncelerdeyim pişmanlıklarımı, sevaplarımı, günahlarımı, nedenleri, niçinleri, yaptıklarımı, yapamadıklarımı ve yapabileceklerimi düşünüyorum? Ölüm çerçevesi içerisinde.
Sonunda hepimizin sonu değil mi?
Daha çok şey söylemek isterdim ama olmuyor.

Pazar, Ağustos 13, 2006

BÜYÜMEK ???

Küçükken her şey daha güzeldi sanırım.
Gerçekleşmesini beklediğimiz hayallerimiz vardı, hem de olmasına daha birçok zaman olan.
Biz büyüdük ve kayboldu bütün düşler.
Herkese sorulmuştur sanırım (hala da sorulur çocuklara).
?Büyüyünce ne olacaksın?
Erkeklerin, pilot, doktor ya da asker, kızların hemşire ya da öğretmen diye cevapladıkları soru (klasik cevap verenler).
Acaba kaçı bu söylediğini olabildi.
Sanırım söylediklerini gerçekleştirenler ?büyüyünce damat olacağın ya da gelin olacağım? diyen muzur çocuklardır.
Büyüyünce anlıyorsun ki pek de öyle kolay değilmiş birşey olmak.
Olamıyorsun ya da oldurmuyorlar.
Şartların getirdiği zorunluluklar yüzünden, sevmediğin bir rolü oynuyorsun hayatta.
Ve sonuç: MUTSUZLUK.
Ben daha farklı bir bölüm okumak istedim hep.
Ama olmadı ya da oldurmadılar işte.
Sadece istemekle de kaldı zaten, istemekten öteye gidemeyen isteklerden biri daha.
Tekrar çocuk olmak ve sorulan o soruya verdiğim cevaptaki insan olmak istiyorum.

Cumartesi, Ağustos 05, 2006

oooffff offf

korkuyorum...
Kendi içsel cümlelerimin içinde boğulmaktan korkuyorum.
Gün boyu binlerce cümle kuruyorum,
kafamın içinde,
romanlara sığacak cinsten.
Ama korkuyorum dillendirmekten.
Bir yerden sonra tekrar başa dönüyorum.
Tekrar.. Tekrar ve yine tekrar....
hastayım...
Nedensiz baş ağrıları, mide kırampları, daralmalar
Aklımda hep birşeyler (bir sürü şey)...
dalgınım...
doğru düzgün düşünemiyorum bile.
devamlı şaçmalıyorum gibi geliyor.
kararsızım...
Bir türlü bulamıyorum doğruyu
karar veremiyorum neyi yapıp,
neyi yapmayacağıma...
javascript hit counter
eXTReMe Tracker