Evet evet öyle olmalıydı.
Çünkü başka bir şey gelmiyordu aklına.
Yoktu yaşanılmış bir şeyi.
Sonra, düşündü. Ortaokul yıllarına geri döndü. O anı hatırladı. Kızın, arkasını dönüp, sevdiğini ima eden cümleleri geldi aklına.
Demek ki, dedi. O sözler yapışmış beynimin bir köşesine ve şimdi oyun oynuyor benimle, rüyalarıma girerek.
Yoktu hiçbir yaşanılmışlığı.
Güzeldi, sadeydi, en azından ona öyle görünmüştü. Ama sitem ediyordu konuşmalarında, tam olarak hatırlamasa da ne söylediğini, sadece masumiyeti kalmıştı aklında.
Rüyasında gördüğü bu kıza aşık olmuştu.
Aşk neydi?
Yolda gördüğü birini O sanıp kalbinin yerinden çıkacak gibi olması mıydı?
Belki görürüm diye evinin önünden geçerken adımlarının yavaşlaması mıydı?
Bilmese de, sırf ona olan duygularından başkalarına bakmaması mıydı?
O aklına geldiğinde, yüzündeki salakça tebessümü gizleyememesi miydi?
.
.
.
Üç yıl geçti böyle. Bir, belki iki defa görmüştü ya da gördüğünü zannetmişti.
Farklı bir duyguydu onun ki.
Yoktu hiçbir yaşanılmışlığı.
İçinde kaldı hep.